31 Aralık 2015 Perşembe

Roman olmanın bedeli.

Senin yaşadığın masal olsun. Çünkü masallar mutlu biter. Çünkü sen masalları seversin. Romanları sevmezsin roman okumayı sevmezsin.. Anlıyorum ki biz romandık. Sen başta masal zannettin bende öyle sanmıştım yalan söylemeyeceğim. Başta her şey o kadar güzeldi ki ben okuyucu olsam sonunu tahmin ederdim. Gerçek hayatta böyle şeyler olmaz derdim. 
Masal gibi başlayacak her şey. Biri ağlayacak diğeri onun ağladığını hissedecek. Birinin canı yanacak diğerinin de aynı yeri acıyacak. Biri kabus görürse korkmasın diye diğeri telefonunu sesliye alıp uyuyacak. Biri uyusun diye diğeri hiç kıpırdamayacak, gerekirse nefes almayacak. Biri deli gibi özleyecek söylemeyecek diğeri bunu anlamış gibi çıkıp gelecek.. Biri, birbirleri için yaratıldıklarını düşünecek diğeri, birinin öteki için yaratıldığını. Biri üşüdüğünü söylemeyecek diğerinin elinden bir şey gelmez diye. Biri mesaj sayfasını açıp bir şey yazmayacak diğeri bunu anlamış gibi kendini hatırlatacak. Biri diğerine olan sevgisini anlatamayacak kadar çok sevecek. Ama diğeri bunu anlayacak. Biri diğerine ya bir şey olursa diye uykuları kaçacak.. Biri diğerine ya bir şey olursa diye ağlayacak. Biri canını istese diğeri verecek. Diğeri canını istese biri vermeyecek. Verirse yalnız kalacağından korkacak yalnız yapamaz o diyecek. Ben yaparım o yapamaz. Dayanamaz. Biri uyusun diye diğeri saatlerce masal anlatacak. Birinin kokusu olmadan diğeri nefes alamayacak. Diğeri sözler verecek birine. Biri gece yarısı kabus görecek diğerini uyandıracak. Ondan yanındayım sözünü duymadan tekrar uykuya dalamayacak. Biri diğerine özel. 
Biri diğerine ait.
Biri diğeri.
İkisi bir.
Nitekim romanın devamı masal olmadığını kanıtladı. Hatta roman olmak için bile fazla acımasızdı.. İkisi ayrılacak.
İkisi birdi.
Biri diğeri idi.
Biri diğerine aitti.
Biri diğerine özeldi. Biri diğerine yalan söyleyecek. Biri diğerini nefessiz bırakacak, nefes almaya gidecek. Biri diğerine ihanet edecek, inkar edecek. Diğeri gözleriyle görecek, kör olmak isteyecek. Olamayacak. Birinin canı çok yanacak. Dayanamayacak. Ölmek isteyecek. Ölemeyecek. Biri kabuslar görecek. Kabuslardan uyanacak gerçekler işkence edecek. Bitmeyecek. Hastalanacak. Diğeri bunları görmeyecek. Belki görmezden gelecek. Biri sigaraya başlayacak. Diğeri bunu da bilmeyecek. Diğeri çok pişman olacak. Çok geç olacak. Biri bir daha hiç kimseye güvenemeyecek. Biri bir daha canının o kadar yanmasını göze alamayacak, affetmeyecek. Diğeri bunu anlamayacak. Biri affedemediği için diğeri ondan nefret edecek. Biri bir daha sevemeyecek.. Diğeri senelerce vicdan azabı çekecek. Diğerinin canı da çok yanacak. Diğeri de hastalanacak. Biri sayfalarca onu yazacak. Diğeri şiirlerde onu dinleyecek. 
İkisi de acı çekecek.
İkisi de unutamayacak.
İkisi de ölmeyecek.
İkisi de yaşayacak.
İkisinin de kalbinde aynı yerlerde iz olacak.
İkisi de bunu herkesten saklayacak.
Birbirlerinden saklayacak. 
Roman bundan ibaret. Okumak zorunda olduğumuz roman. Sana okuttuğum ikinci roman. Mutlu bitmesi gerekmezdi romanların. Bitmedi. Önemli olan bitmiş olması. Önemli olan ben bu romanın etkisinde o kadar çok kaldım ki normal hayata dönemiyorum. Başka bir roman alamıyorum elime. Ama senin yaşadığın masal olsun. Çünkü masallar mutlu biter. Çünkü sen masalları seversin.




24 Aralık 2015 Perşembe

M K

Senin adının kısaltması bundan sonra M K. Sen benim mide krampımsın. Sen benim +25 derece oda sıcaklığında, yatağın içinde ellerimin buz kesmesisin. Sen benim tir tir titreyen kadit vücudumsun. Ne yaparsam yapayım deli gibi titriyorum. Bacaklarım titriyor. Engel olamıyorum. İnsanın yüreği titrer mi M K. Yemin ederim benim ki titriyor. Sen yazıyorsun ya kalbime bir şey saplanıyor. İnce ince saplanıyor. Klasik koşullanma benim ki. Çünkü M K ne zaman yazsa Serçe'nin canını yakar. Ben anladım ki sen besleniyorsun. Benim canımın acısından besleniyorsun. Varsın sen aç kalmayasın..
Bu defa öyle olmadı M K. Bu defa canımı yakmadın biliyor musun? Yıllar sonra ilk defa savaşmadın benimle. Yaralamadın beni. Giderken ellerimle temizleyip, narkozsuz dikiş atmak zorunda kalacağım yaralar bırakmadın ruhumda. Bulduğun gibi bıraktın ilk defa. Sen yine de bir daha gelme. 
Gelişin göze alamayacağım kadar karanlık. 
Gelişin göze alamayacağım kadar soğuk. 
Gelişin göze alamayacağım kadar nevrotik.

10 Aralık 2015 Perşembe

Sevdiğiniz insanları izleyin..

Ben bir adamın kaşına gözüne aşık olacak yaşı çoktan geçtim. Eğer öyle biri varsa ki olduğundan şüpheliyim fikirlerine aşık olabilirim birinin. Bir insanı nedensiz seven yaşlarım geçti..

Sen hiç bir insanı nedensiz sevdin mi?
Nedensiz de sevilir derken şarkı,
Neden sevdiğini bilemeyip dehşete düştün mü?

Artık nedensiz sevemeyecek kadar büyüdüm. Sen hiç sevdiğin kadını başkasıyla konuşurken izledin mi? Dinledin mi demiyorum izledin mi. Mimiklerini, el hareketlerini, bakışlarını.. Veya onu yemek yaparken seyrettin mi? Televizyon izlerken programa değil onun tepkilerine baktın mı? Gülüşünü beynine kazıdın mı? Sırf onu izlemek için kitabın bir sayfasını ona okuttun mu? O bile bilmezken saçını istemsizce nasıl düzelttiğini biliyor musun? Onun sana söylemediği ne kadar şeyi biliyorsun? Herkes sevgilisinin hangi rengi sevdiğini bilir, hangi yemeği sevmediğini, hangi içecek olmazsa yaşayamadığını bilir. Herkes herkesin çaya kaç şeker attığını bilir. Sen onun çay bardağını nasıl tuttuğunu biliyor musun? Sen hiç üstünü örteceğinden emin olduğun için üstün açık uyudun mu? Oda seni yanıltmayıp üstünü örttüğünde gülümseyerek tanrıya göz kırptın mı? Çayını karıştırırken hiç ses çıkarmıyor dikkat ettin mi?  Kırıldığını anlayabiliyor musun o söylemeden? Mesela sen hiç onu üzdüğünde ondan çok üzüldün mü? Ona ne hediye alıyorsun? Sevdiği tarzda kitap alabilecek kadar iyi tanıyor musun? En sevdiği filmin dvdsini alabilir misin? Yoksa bir mağazaya gidip bedenine uygun bir kıyafet alıp çıkıyor musun? Kokusunu biliyor musun? Parfüm kokusunu değil, kendi kokusunu.. Boynundan kokladın mı hiç? Ona ait ne var sende? Yazısını tanıyabilir misin? Kitaplarını hangi sıraya göre dizdiğinden haberin var mı? Başkalarının bilmediği neyi biliyorsun onun hakkında? Uyurken izledin mi? Uyumaya başladığında sıcaklığının nasıl arttığını gördün mü? İzle, sevdiğin insanı izle daha çok seveceksin..
Ona sorarak öğrendiğin şeylerle onu tanımış olmazsın. Bir insanı tanımak gördüğün şeylerde gizlidir.. Senin sormadığın, onun hiç söylemediği ama bildiğin şeylerde gizlidir..
Bir insanı bu kadar tanımak felakettir..
Birini kendinden bile fazla tanıyorsan, onu kaybetmek kendini kaybetmekle eşdeğerdir. Daha vahim değilse şayet.
Korkuyorum.
Birine, farkında olmadan yaptığı şeylerle aşık olmaktan korkuyorum.

7 Aralık 2015 Pazartesi

Nasılsın?

Kimse kimsenin nasıl olduğuyla ilgilenmiyor. Ne yaptığıyla ilgileniyor. 
+Ne yapıyorsun? 
-İyiyim. 
+Nasılsın diye sormadım ne yapıyorsun diye sordum.
Sonra içimden diyorum ki çok kötüyüm ama önemli değil ödev yapıyorum. Ölüyorum ama önemli değil yemek yiyorum . İyiyim ama oda önemli değil film izliyorum. 
Ne yaptığımız ne zaman nasıl olduğumuzdan daha önemli hale geldi. Halbuki nasıl olduğumu sorsalar ben hiç kötüyüm demem zaten. Kimseye kötü olduğumu söylemem. İyiyim derim sen nasılsın?  Sonra ne anlatsalar dinlerim. Sahi sen nasılsın?

4 Aralık 2015 Cuma

Senin gibi birini buldum. Ama sevinme! Şimdiki sen gibi değil.

         Yine bir gece içmiş. Bana senin gibi birini buldum dedi. Başta anlamadım, anlam veremedim, vermek istemedim belki. Sonra açıkladı. Dedi senin gibi birini buldum. SENİN GİBİ. BİRİNİ BULDUM. ONU SEVİYORUM. Anlam veremediğim şey belki de bunu bana neden söylediğiydi. Gerçi neden söylemesindi ki neticede eline yeni bir koz geçmişti canımı acıtmak için. Sonra her sarhoş erkek gibi lafını sakınmadan devam etti. Alkolün verdiği yetkiye dayanarak. ''Ama şimdiki sen gibi değil, eski sen gibi. Sevgili olduğumuz zamanlarda ki o iyi kalpli o masum kadın gibi. Kirpiğine aşık olduğum, sadece benim için yaratılmış bir melek olduğun zamanlarda ki gibi.. Çünkü şimdi sen gördüğüm en alçak kadınsın. Çünkü sen beni mahveden, hayatımı alt üst eden, beni bitiren, kendimden, senden, yaşamaktan nefret ettiren kadınsın. Yıllarımı senin yüzünden acı içinde geçirdim. Yıllarca kendime acıdım. Çünkü acınacak haldeydim.''
           Benimle konuşurken öyle kipler kullanıyordu ki sanki her şeyi bilerek yapmışım gibi. Her şeyimi onun hayatını mahvetmeye adamışım gibi. O bu kipleri kullanırken ben hüngür hüngür ağlıyordum. Oysa ben ona o kadar hiç bir şey yapmamıştım ki uğradığım haksızlık karşısında sadece ağlayabiliyordum. Oysa ben ona o kadar hiç bir şey yapmamıştım ki hakkım olduğu halde tek bir kötü cümle kurmamış, tek bir tokat atmamış, tek bir hakaret etmemiştim ihanetine karşılık olarak. Sadece susmuştum. Susmuş ve gitmiştim. Güçsüz olduğumdan susmuştum. Ona kızacak, bağıracak cesaretim yoktu. Yüzüne bakacak cesaretim yoktu. Her şeyi acı veriyordu. Kendisi, sözleri, adı bile acı veriyordu. Ne zaman duysam gözlerim doluyor gözyaşlarımı yutamıyordum. Arkama bile bakmaya cesaret edemeden gitmiştim. Koşar adım gidişimi onu sevmememe bağladı. Halbuki ben arkama baktığımda onu başkasıyla göreceğimi bildiğim için bakmamıştım. Onlardan uzaklaşmak için koşmuştum. Onu ne kadar sevdiğimi ondan başka bilen yoktu, oda artık inkar ediyordu. Piç gibi kalmıştım. Ne bir inanan, ne bir güvenen, ne bir seven vardı artık. Sanki aylarca yaşadığım her şey yalanmış gibi dünyanın en azılı dolandırıcısı damgasını yemiştim ondan. Bana, benden başka inanan yoktu. Beni benden başka anlayan yoktu. Ölüyordum. Gözlerinin önünde ölüyordum. Ölüyor, tek kelime etmiyordum.  
         Ben o acı çekmedi demiyorum. Evet çekti biliyorum. Belki benden daha çok. Çok pişman oldu biliyorum. Belki aynı zamanlarda ölmek istemişizdir. Belki aynı zamanlarda sigara krizlerine girmişizdir. Sonra ben atlatmışımdır o devam etmiştir yanmaya. Hasta olmuştur belki dertten. Bazen iyileşmiş, bazen yine alkole sığınmıştır. İnkar etmiyorum. Ama ben bilerek yapmadım. Ben acı çektirmedim. Kangren olmuş bir ilişkiyi bitirme görevi bana kalmıştı. Onu affedememe yükü bana kalmıştı. Güçlü durma rolü bana kalmıştı. O öyle güzel güçsüzdü ki için için yanmak bana kalmıştı. Saçı kopsa ağlardım. Eli kapıya sıkışsa benim canım acırdı. Ben bilerek yapmadım. Kendisine yaptı her şeyi. Beni unutması için kayboldum. O buldu beni. Telefonlarına çıkmadım. Mesajlarına cevap vermedim. Yanıp tutuşurken sesini bir kez olsun duymak için. Bir kez olsun sarılmak için ölürken, onun geçtiği yollardan geçmemek için yollarımı değiştirdim. Kabuslarımda görüp nasıl olduğunu merak ederken tek bir mesaj atmadım. İyidir heralde dedim susturdum kendimi. Varla yok arasındaydım şu hayatta daha ne yapayım. Kendi dünyamda yaşamaya çalışıyordum.
            Fakat onun her sözü neşter gibi kesiyordu. Beni dünyanın en adi insanı ilan etmişti. Bana onca yaptıklarından sonra 'Sen adam değilmişsin be' bile dememişken 'Mutlu oldun mu bari onunla' bile dememişken, 'Değdi mi bana yaşattıklarına' diyememişken, yaptıklarını yüzüne vurmamışken, o beni dünyanın en adi insanı ilan etti. Ve buna delirmişcesine inandı. Ben yüzüne vurmadım. O unuttu yaptıklarını. Ona karşı dimdik durunca, kalbimi aldırdım sandı. Ona göre ben kalbimi elime alıp rafa kaldırmıştım. Ona göre ben.. Ona göre ben neler neler yapmıştım..
        Öyle güzel bir cerrahtı ki her seferinde aynı yerleri bulup oralardan kesiyordu. Neşteri öyle güzel kullanıyordu ki, nerede iyileşmesi zaman alan yer var orayı kanatıyordu. Kesiyor, kanatıyor, gidiyor, sonra iyileşmeye yüz tutmuş yerlerimden tekrar kesiyordu.. 
          Velhasıl beyimiz birini bulmuş. Ona bir daha başka kızı kandırma, onun da arkasından iş çevirme, onu da gözünün içine baka baka aldatma demek istedim. Bana ettiğin gibi ona da ihanet etme, bir başkasının daha günahına girme demek istedim. Ama karşındakinin kalbini kırma diyebildim sadece.. Bir de, bir daha bana mesaj atma diyebildim. Bende sözcükleri seçerken bir cerrah edasıyla seçiyordum. Ama o bunu hiç bilmedi.





29 Kasım 2015 Pazar

Işık geldiyse o gitmiştir.

     Yarım kalan cümleler, hiç söylenmemiş, söylenmedikçe, söylenemedikçe kalbe daha çok batan sözler. Hepsi zamanla unutuluyor. İnsan söyleyemediği o kadar şeyi aklında tutamıyor. Ama uzun zaman sonra. Zaman kavramı görecelidir insan hayatında. Bazen dakikalar öyle geçmez ki şaşar kalırsın. Zannedersin bir kaza olmuş, yelkovan iş bırakma kararı almış.. Akrep felç geçirmiş.. Saniyelerin cenazesi kalkıyor. Saat öyle suskun. Saatin söyleyecek sözü yok. Aradan yıllar geçer bazen. Sanki dün yaşamış gibi anlatırsın yaşadıklarını halbuki ne sular akmıştır. Artık unutmuşumdur diye düşünürsün hatta düşünmezsin bile, sonra gecenin bir yarısı telefonun titrer. Gecenin bir yarısı sen titrersin. GECENİN BİR YARISI.. Ona kızıp her şeyi söyleyeceğim dersin. Bilsin artık tutamıyorum, yıllarca yuttuğum ne varsa kusacağım dersin. Hepsini. Üzerine. 
     Sonra o yeni şeyler söyler. Sen o yeni şeylere cevap vermeye çalışırken, diğerlerini söyleyemezsin. Hep canını daha çok acıtan bir şeyler bulur. Sen canının derdinde, canın kalbinde, kusmayı unutursun. Hani neren acıyorsa canın oradadır ya. Hafıza kaybı yaşarsın bir süreliğine, bir süreliğine belleğine yeni söyleyemediklerini eklersin. Gecenin bir yarısı bu sondu dersin. Sana ayırdığım acının, gecenin karanlığının, sigaramın sonuna geldim. Gün aydınlanır. Gözyaşı kurur. Karanlıkla beraber gider.. Karanlıkla geldiği gibi. Şükür etmek için bir sebebin olur. Şükürler olsun güneş yüzünü gösterdi. Aç pencereyi, ışık geldiyse o gitmiştir. Emin ol. Aç pencereyi, ayaz geldiyse o gitmiştir. Emin ol. 

27 Kasım 2015 Cuma

Sessizce ağlama kursu..

           Dünyanın en sessiz gidişi diye bir ödül olmalıydı. Ve o ödül bana verilmeliydi. Çünkü ben cayır cayır yanan bir evin içinde yanarken, çığlık atmadan, kül olmayı bekledim. Soğuk kanlılığımdan hiç değil. Tam tersi öyle dehşete düşmüş, öyle korkmuş, öyle delirmiştim ki henüz yaşayıp yaşamadığımdan emin olamıyordum. Sonra canım o kadar çok yanıyordu ki ölmediğimi anlıyordum. Ve yanarken elimle ağzımı kapatıyordum. Diğer elimle de kalbimi tutuyordum, tutmasam düşecekmiş gibi geliyordu. Göğüs kafesim çoktan kül olmuş kalbim elimde. Yanan etimin kokusunu duyuyordum. İçim feryat figan. İçim çığlık çığlığa acıdan. Ben evin ortasına çökmüş artık ölmeyi diliyorum. Çağırsam geleceğini biliyordum. Benden bir soluk, bir ses duymak istediğini biliyordum. Ama sen beni kurtaramazdın. Yangın çıkmasına sebep olan sen, beni kurtarmasını isteyeceğim son kişiydin, bende kemiklerim etimden ayrılırken yine kendi etimi, dudaklarımı ısırdım. Bağırmadım. Sessizce ağlama kursu olsaydı, o kursu ben verebilecek seviyeye geldim. ''Şimdi ellerinizle yüzünüzü kapatıyorsunuz, yere çöküp omuzlarınızın sarsılmadığından emin olduktan sonra istediğiniz kadar ağlayabilirsiniz. Fakat arada nefes almayı unutmayın. Nefes almazsanız boğulursunuz. Hıçkırığınızda boğulursunuz.''

          Hikayenin sonrası daha vahim. Ben kurtuldum. Sen hiç bilmedin. Yakıp gittiğin yerde neler oldu bilmedin. Yandığımı görmedin. Göstermedim. BENİ YAKTIN ULAN diye bağırmadım suratına. Sen.. Sen, beni yaşamakla suçladın. Ölmemekle. Değişmekle suçladın. İliklerime kadar yanmıştım değişmeyip ne yapacaktım.. Tırnak uçlarıma kadar acı çekmiştim değişmeyip ne yapacaktım.. Bu yeni benden nefret ettin. Yarattığın benden nefret ettin. Bende buna müsaade ettim. Nefret etmemen için hiç bir şey yapmadım. Çünkü sen sevdiklerini ateşe atıyordun. Benden nefret et istedim. 






7 Kasım 2015 Cumartesi

Dip

Hiç ruhunuzun ezildiğini hissettiniz mi? 
Kaburgalarının tek tek kırılma sesini duydunuz mu? 
Sanki hüngür hüngür ağlasam her şey düzelecek. Bağıra bağıra ağlasam yüküm hafifleyecek. Fakat bir damla yaş gelmiyor gözümden çünkü ne hissettiğimi bilmiyorum. 
Mutsuz muyum? Mutlu muyum? 
Bıkkınım belki ama neyden bıktım bilmiyorum. Güçsüzüm biraz ama neden güçsüzüm bilmiyorum.
Tekrar ne zaman güçlü hissederim? Tekrar ne zaman korkmam? 
Neden korktuğumu bilmiyorum ama bir şeylerden korktuğumu biliyorum. En kötüsü de bilmemek. Eğer bilebilseydim.. Yardım isterdim belki..Belki.. Tamam kabul muhtemelen istemezdim. Her zaman olduğu gibi yine bana benden başka kimse yardım edemez. En çokta kendimi tedavi ederken yoruluyorum bataklığa saplanıp sonra çıkmaya çalışmak gibi. Debelendikçe daha çok battığımı hissediyorum. Ruhum bedenime dar geliyor en az üç beden dar. Sanki kalbim atmıyor. Sanki durmuş. Ama bırakamam vazgeçemem hiç bir zaman vazgeçemedim. Yaşamadım ama ölmedim de. Her seferinde çıktım bataklıktan. Sonra yürüyerek eve gittim. Hiç bir şey olmamış gibi. Hiç ölümle burun buruna gelmemişim, hiç yorulmamışım gibi akşam yemeğine oturdum. Birine sarılıp ağlamak istiyorum. Beni sorgulamayacak birine. Güçsüz görünmekten korkmayacağım birine. Belki bir yabancıya. Belki hiç olmayan birine.. Ruhum tonlarca yükün altında, ruhum eziliyor sanki..

28 Ekim 2015 Çarşamba

Dünyanın en zor şeyi: Sevmek

        Birine tahammül etmek değil birini sevmek istiyorum. Öyle güzel öyle hoş seveyim ki ona tahammül etmek zorunda kalmayayım. Ben sevdiğim zaman güzel severdim çünkü. Sevmeyi biliyorum sadece unuttum belki biraz.. Son nefesime kadar yanımda olmasını isteyeceğim bir adam çıkacak mı karşıma? Kötü huyları olsun onları da seveyim. Mesela dağınık olsun ben toplarım. Deli yatsın ben kıvrılırım yanına. Televizyonu açık unutsun ben kapatırım. Yemek yapmayı bilmesin öğretirim. Üstü açık uyusun ben örterim. Ama yalanla dolanla işi olmasın. Beni öyle bir anlasın ki ben kendimi anlatmak için sayfalarca konuşmayayım. Çünkü ben kendimi anlatamam çünkü ben derdimi anlatamam. Beni öyle güzel tanısın ki hayatım boyunca başka kimse tarafından tanınmak istemeyeyim. Ben sevdiğim insan için her şeyi yapmaya hazırım . Ve beni seven insan için. Fakat sevemiyorum. Yapamıyorum.            Dünyanın en zor şeyi sanki sevmek..
Nerde o büyük kanatlı adam?

21 Ekim 2015 Çarşamba

Akılda kalmak mı? Hangi akıl olduğuna bağlı.

       Aklında olacak mıyım? diye sordu bana. Benim aklım sağlam değil. Gelip gidiyor. Ben aklıma mukayyet olamıyorum. Bence sen benim aklımda olma diyemedim. Git bak daha güzel aklı olan insanlar var hayatta. Çok güzel insanlar var onların aklına gir diyemedim. Benim aklım çok karışık sen benim aklımda tutunamazsın diyemedim.. 
       Benim aklım bencildir bazen tek bir anıya tutunup kalır sımsıkı, bazen seneleri unutur. Bazen bi bakışı hatırlar, ta kalbime vurur. Bazen siler kötü hatıraları. Bazen mutlu olduğu anları bile unutur. Benim aklım dengesizdir. Neyi unutup neyi aklından çıkarmayacağına kendi karar verir. Ben ona itaat ederim sadece. 
       Bazen unutmak senelerimi alır. Bazen bir kaç günümü. Bazen dakikalar sonra aklımdan çıkıverir. Hatırlamamsa bir şarkıya bakar, bir mısraya, birde kalbimdeki yerine bakar. 
       Ben aklıma mukayyet olamıyorum. Bence sen benim aklımda olma. 

16 Ekim 2015 Cuma

Yolculuk Fobisi

           Ben yolları sevmem daha doğrusu gece yolculuklarını sevmem. Çünkü ne zaman yolculuğa çıksam ya otobüs tutar ya ayrılık. İnsanların hikayelerini duymayı sevmem. İlk defa gördüğüm, bir daha görmeyeceğim insanların hayatlarına dokunmayı sevmem. Çoğu ayrılık taşır kimisi kavuşma. Bana kavuşma denk gelirse ne ala. Ayrılık denk gelirse bir de ona sıkılır içim. Sonra dinlenme tesislerinde çalışanlara şaşar kalırım sabahlara kadar. Hiç derdim yok gibi onlara üzülürüm. Ailelerini, hayatlarını düşünüp hüzünlenirim.. Bir de host çocuklar var sabaha kadar ayaktalar. Bazen kıyamam. Ben geceleri uyumayı severim. Yollarda olmayı değil. Geceleri herkes uyuyor sanayım ben kimse çalışmıyor, kimse yollarda değil sanayım. 

8 Ekim 2015 Perşembe

Run..

Bir daha aşık olmayacağım dediğimde herkes nerden biliyorsun diyor. Biliyorum çünkü aşık olacağımı hissettiğimde koşarak kaçıyorum. Biliyorum çünkü en son aşık olduğumda kaçamadım. O zaman ne demek olduğunu bilmiyordum aşkın. Birlikte öğrendik biz aşkı. Sonra ayrı ayrı acı çektik. Öyle acı çektik öyle acı çektik ki bir daha aşık olmak 300 kilometre hızla giden bir arabanın önüne atlamak olur. Daha önce yaptım, iyileşmesi yıllar aldı. İyileştim. Aşk nasıl gelir biliyorum. Birden gelir aşk, birden kalbine bir titreme gelir sonra bütün vücudun titremeye başlar ama soğuktan değildir. En son kalbim titrediğinde 17 yaşındaydım. Sonra çok zor toparladım 5 yıl sonra tekrar titredi kalbim. Vücudumda açık kapılar kalmışçasına titredim. İnsan bilemiyor nereyi kapatacağını, neresi açık kalmış bilemiyor. İnsan koşuyor içinde bulamıyor. Kendini ısıtmak istiyor yapamıyor. Kendi kendini ısıtamıyor. İşte sonraa koşarak kaçıyorsun oradan. 
Ben koştuğum zaman muhakkak bir şeyden kaçıyorumdur. 
Ben koştuğum zaman mümkün değil bir şeye koşayım.

7 Ekim 2015 Çarşamba

Hayatın öğrettiklerinden..

       Benim hayatıma iki erkek girdi. Biri bana çok sevmeyi öğretti. Aşık olmayı, çok sevilmeyi.. Ben sevmeyi bilirdim çokta güzel severdim. Ben sevdim mi canımı vermezdim, canımı versem yalnız kalırdı çünkü.. Kıyamazdım. Sonra aynı adamdan sevginin tek başına yetmediğini öğrendim. Birde gitmeden güvenmemeyi öğretti bana ayaküstü. Öyle hızlı öğretti ki idrak ettiğimde çok acı çektim. Tıpkı morfinin etkisi geçmiş, ağrılar içindeki hastalar gibi. Aşk öyle güçlü morfindi ki etkisi geçtiğinde anladım küçük bedenime sığmayan ağrılarım vardı. Tüm vücudum ağrıyordu biliyor musun? Kirpiklerimden ayaklarıma kadar. Tabii en çokta kalbim ağrıyordu. Yemin ederim kalbimi sökmek istedim. Artık zamandan başka uyuşturabilecek bir ağrı kesici yoktu. Ne yazık ki zaman o günlerde daha yavaş ilerliyordu. Dakikalar yavaş yavaş geçiyordu ki daha çok acı çekeyim. Hep acı çekiyordum çünkü aklımdan hiç çıkmıyordu. Uyumakta çözüm olmuyordu, daldığım an kabuslarımda yaşıyordum aynı şeyleri belki daha kötülerini.. Ölüyordum saniye saniye. Sonra zaman etkisini gösterdi yıllar sürdü. Elbette azalarak bitti.  


       Her neyse hayatıma giren ikinci adam bana bir şey öğretmedi, bir şey gösterdi. Bir daha hiç kimseyi sevemeyeceğimi. Hiç kimseyi olduğu gibi kabul edemeyeceğimi. Onu da sevemedim evet değer verdim belki ama sevemedim. Çünkü sevginin ne demek olduğunu çok iyi biliyordum. Dahası ikinci adam bana gerçekleri göstermişti. Benden bir halt olmazdı artık. Kendi mutsuzluğumda boğulmak için ondan ayrıldım. Birini daha sevme hakkım olsa onu sevebilmeyi isterdim. Ama sevebilme yetimi yitirmiş gibiyim. Velhasıl erkekleri hayatımdan çıkarmam böyle oldu. Artık aşk şarkılarında duygulanmıyorum, aşk filmlerine inanmıyorum, aşk şiirlerinden zevk almıyorum.. Kalbime işlemiyor sanki. Hislerimi yitirdim. Duygularım felç geçirdi adeta. Ve kimse beni tedavisinin olduğuna inandıramaz benden başka. Benim de inanacak gücüm yok. Kısacası boşverdim.. Kısacası her zaman olduğu gibi yine zamana bıraktım..

                                                           

6 Ekim 2015 Salı

İçindekiler..

     Saat biri geçiyordu. Yarın sabah erkenden imtihanı vardı genç kızın. Ellerinde kitabı açıp okumuyordu, gözleri şiirlere gidiyordu.. Gözleri uzaklara gidiyordu.. En sonunda bıraktı kitabı elinden bir sigara aldı eline her zamanki gibi içine duman çekti, ne zaman kendini güçsüz hissetse bunu yapardı. Ne zaman güçsüz hissetse vazgeçerdi genç kız.. Geceler hala soğuktu üşüyordu içeride içilmiyordu ya şu meret, üşüyordu. Hiç kendini dertli olarak tasvir etmezdi. O mutsuz derdi daha çok, yapışmış bir mutsuzluk vardı ruhuna, ciğerlerine yapışan katran gibi belki. Zaten ruhunun mutsuzlukla tanışması ciğerlerinin katranla tanışmasıyla hemen hemen aynı zamana denk düşmüştü. Yıllar var ki ikiside git gide yayılmıştı. Manik depresif bir hal almıştı benliği bazen mutlu olmaya çalışıyordu. Oluyordu da. Sonra ayağı küçük bir taşa takılıyordu. Yıkılıyordu genç kız. Psikolojisi anoreksiyaya yakalanmıştı. Zayıftı. Bazen ölüyordu bazen yaşıyordu kendi deyimiyle. İçinde farklı iki kişi vardı. İçindekiler bilmiyorlardı ona nasıl zarar verdiklerini. Onlar her anlaşamadığında onlar her çatıştığında daha çok batıyordu. Aşkı pelesenk etmişti diline, böylece onu uhrevileştirmiyor, normalleştiriyordu. Nitekim beyni biliyordu diline doladığı aşkla yaşadığı aşkın bambaşka olduğunu. Üzerinden o kadar çok yıl geçmişti, kendini yaşadığı şeyin aşk değilde gençlik hallerinden bir hal olduğuna hala ikna edemiyordu. Çünkü biliyordu, şair söylemişti ona 'aşktın sen gidişinden bildim seni.' Aşktı yaşadıkları başka bir şey olamazdı. Bir insan başka türlü bu kadar aptal olamazdı. Bir insan başka türlü bu kadar şair olamazdı..