Dünyanın en sessiz gidişi diye bir ödül olmalıydı. Ve o ödül bana verilmeliydi. Çünkü ben cayır cayır yanan bir evin içinde yanarken, çığlık atmadan, kül olmayı bekledim. Soğuk kanlılığımdan hiç değil. Tam tersi öyle dehşete düşmüş, öyle korkmuş, öyle delirmiştim ki henüz yaşayıp yaşamadığımdan emin olamıyordum. Sonra canım o kadar çok yanıyordu ki ölmediğimi anlıyordum. Ve yanarken elimle ağzımı kapatıyordum. Diğer elimle de kalbimi tutuyordum, tutmasam düşecekmiş gibi geliyordu. Göğüs kafesim çoktan kül olmuş kalbim elimde. Yanan etimin kokusunu duyuyordum. İçim feryat figan. İçim çığlık çığlığa acıdan. Ben evin ortasına çökmüş artık ölmeyi diliyorum. Çağırsam geleceğini biliyordum. Benden bir soluk, bir ses duymak istediğini biliyordum. Ama sen beni kurtaramazdın. Yangın çıkmasına sebep olan sen, beni kurtarmasını isteyeceğim son kişiydin, bende kemiklerim etimden ayrılırken yine kendi etimi, dudaklarımı ısırdım. Bağırmadım. Sessizce ağlama kursu olsaydı, o kursu ben verebilecek seviyeye geldim. ''Şimdi ellerinizle yüzünüzü kapatıyorsunuz, yere çöküp omuzlarınızın sarsılmadığından emin olduktan sonra istediğiniz kadar ağlayabilirsiniz. Fakat arada nefes almayı unutmayın. Nefes almazsanız boğulursunuz. Hıçkırığınızda boğulursunuz.''
27 Kasım 2015 Cuma
Sessizce ağlama kursu..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder