29 Kasım 2015 Pazar

Işık geldiyse o gitmiştir.

     Yarım kalan cümleler, hiç söylenmemiş, söylenmedikçe, söylenemedikçe kalbe daha çok batan sözler. Hepsi zamanla unutuluyor. İnsan söyleyemediği o kadar şeyi aklında tutamıyor. Ama uzun zaman sonra. Zaman kavramı görecelidir insan hayatında. Bazen dakikalar öyle geçmez ki şaşar kalırsın. Zannedersin bir kaza olmuş, yelkovan iş bırakma kararı almış.. Akrep felç geçirmiş.. Saniyelerin cenazesi kalkıyor. Saat öyle suskun. Saatin söyleyecek sözü yok. Aradan yıllar geçer bazen. Sanki dün yaşamış gibi anlatırsın yaşadıklarını halbuki ne sular akmıştır. Artık unutmuşumdur diye düşünürsün hatta düşünmezsin bile, sonra gecenin bir yarısı telefonun titrer. Gecenin bir yarısı sen titrersin. GECENİN BİR YARISI.. Ona kızıp her şeyi söyleyeceğim dersin. Bilsin artık tutamıyorum, yıllarca yuttuğum ne varsa kusacağım dersin. Hepsini. Üzerine. 
     Sonra o yeni şeyler söyler. Sen o yeni şeylere cevap vermeye çalışırken, diğerlerini söyleyemezsin. Hep canını daha çok acıtan bir şeyler bulur. Sen canının derdinde, canın kalbinde, kusmayı unutursun. Hani neren acıyorsa canın oradadır ya. Hafıza kaybı yaşarsın bir süreliğine, bir süreliğine belleğine yeni söyleyemediklerini eklersin. Gecenin bir yarısı bu sondu dersin. Sana ayırdığım acının, gecenin karanlığının, sigaramın sonuna geldim. Gün aydınlanır. Gözyaşı kurur. Karanlıkla beraber gider.. Karanlıkla geldiği gibi. Şükür etmek için bir sebebin olur. Şükürler olsun güneş yüzünü gösterdi. Aç pencereyi, ışık geldiyse o gitmiştir. Emin ol. Aç pencereyi, ayaz geldiyse o gitmiştir. Emin ol. 

27 Kasım 2015 Cuma

Sessizce ağlama kursu..

           Dünyanın en sessiz gidişi diye bir ödül olmalıydı. Ve o ödül bana verilmeliydi. Çünkü ben cayır cayır yanan bir evin içinde yanarken, çığlık atmadan, kül olmayı bekledim. Soğuk kanlılığımdan hiç değil. Tam tersi öyle dehşete düşmüş, öyle korkmuş, öyle delirmiştim ki henüz yaşayıp yaşamadığımdan emin olamıyordum. Sonra canım o kadar çok yanıyordu ki ölmediğimi anlıyordum. Ve yanarken elimle ağzımı kapatıyordum. Diğer elimle de kalbimi tutuyordum, tutmasam düşecekmiş gibi geliyordu. Göğüs kafesim çoktan kül olmuş kalbim elimde. Yanan etimin kokusunu duyuyordum. İçim feryat figan. İçim çığlık çığlığa acıdan. Ben evin ortasına çökmüş artık ölmeyi diliyorum. Çağırsam geleceğini biliyordum. Benden bir soluk, bir ses duymak istediğini biliyordum. Ama sen beni kurtaramazdın. Yangın çıkmasına sebep olan sen, beni kurtarmasını isteyeceğim son kişiydin, bende kemiklerim etimden ayrılırken yine kendi etimi, dudaklarımı ısırdım. Bağırmadım. Sessizce ağlama kursu olsaydı, o kursu ben verebilecek seviyeye geldim. ''Şimdi ellerinizle yüzünüzü kapatıyorsunuz, yere çöküp omuzlarınızın sarsılmadığından emin olduktan sonra istediğiniz kadar ağlayabilirsiniz. Fakat arada nefes almayı unutmayın. Nefes almazsanız boğulursunuz. Hıçkırığınızda boğulursunuz.''

          Hikayenin sonrası daha vahim. Ben kurtuldum. Sen hiç bilmedin. Yakıp gittiğin yerde neler oldu bilmedin. Yandığımı görmedin. Göstermedim. BENİ YAKTIN ULAN diye bağırmadım suratına. Sen.. Sen, beni yaşamakla suçladın. Ölmemekle. Değişmekle suçladın. İliklerime kadar yanmıştım değişmeyip ne yapacaktım.. Tırnak uçlarıma kadar acı çekmiştim değişmeyip ne yapacaktım.. Bu yeni benden nefret ettin. Yarattığın benden nefret ettin. Bende buna müsaade ettim. Nefret etmemen için hiç bir şey yapmadım. Çünkü sen sevdiklerini ateşe atıyordun. Benden nefret et istedim. 






7 Kasım 2015 Cumartesi

Dip

Hiç ruhunuzun ezildiğini hissettiniz mi? 
Kaburgalarının tek tek kırılma sesini duydunuz mu? 
Sanki hüngür hüngür ağlasam her şey düzelecek. Bağıra bağıra ağlasam yüküm hafifleyecek. Fakat bir damla yaş gelmiyor gözümden çünkü ne hissettiğimi bilmiyorum. 
Mutsuz muyum? Mutlu muyum? 
Bıkkınım belki ama neyden bıktım bilmiyorum. Güçsüzüm biraz ama neden güçsüzüm bilmiyorum.
Tekrar ne zaman güçlü hissederim? Tekrar ne zaman korkmam? 
Neden korktuğumu bilmiyorum ama bir şeylerden korktuğumu biliyorum. En kötüsü de bilmemek. Eğer bilebilseydim.. Yardım isterdim belki..Belki.. Tamam kabul muhtemelen istemezdim. Her zaman olduğu gibi yine bana benden başka kimse yardım edemez. En çokta kendimi tedavi ederken yoruluyorum bataklığa saplanıp sonra çıkmaya çalışmak gibi. Debelendikçe daha çok battığımı hissediyorum. Ruhum bedenime dar geliyor en az üç beden dar. Sanki kalbim atmıyor. Sanki durmuş. Ama bırakamam vazgeçemem hiç bir zaman vazgeçemedim. Yaşamadım ama ölmedim de. Her seferinde çıktım bataklıktan. Sonra yürüyerek eve gittim. Hiç bir şey olmamış gibi. Hiç ölümle burun buruna gelmemişim, hiç yorulmamışım gibi akşam yemeğine oturdum. Birine sarılıp ağlamak istiyorum. Beni sorgulamayacak birine. Güçsüz görünmekten korkmayacağım birine. Belki bir yabancıya. Belki hiç olmayan birine.. Ruhum tonlarca yükün altında, ruhum eziliyor sanki..